Bu
bir içe kapanmayı
üçüncü dünyacılığı değil aksiyoner ve kurucu olmayı özne olmayı işaret ediyor. Kendisinden vazgeçmiş
kendi kaderini başkalarının eline terketmiş
biz adam olmayız psikolojisinde yaşayan bir Türkiye’nin yerine var olduğu coğrafyada büyük oynama iradesini gösteren Türkiye’ yi düşünüyor.
Üretmeden bu coğrafyada ayakta kalmak mümkün değildir. Kendi içine kapanan bir anti-emperyalist tavır sadece bu günü kurtarır. Zaten gücünü kendisinden almayan bir tavrın ciddi tesirler yapabilmesi mümkün değildir. Türkiye’nin tarihini yapan bütün dinamiklerle yüzleşerek yürümek gerekiyor. Bu yüzleşmeyi
bu yalınlaşmayı gerçekleştiremeyenler kendileriyle başlayıp kendileriyle biten sloganları seslendirmekten öte bir vazifeye sahip olamayacaklardır.
Geleneği olmayan elenmeye mahkumdur diyerek Selefiliğe
İslam’ı protestanlaştırma projesi tespitini ortaya koyarak da Yeni-İslamcılık akımına gösterdiği tavır onun hem genel esaslara hem de 1500 yıllık zincirin kopmamasına
o bütünlüğe ne kadar büyük bir hassasiyetle yaklaştığını gösteriyor. Bugünün dünyasında hakim olan Batı uygarlığının ve zihniyetinin karşısında bir kuvvet olarak ortaya çıkabilmek yani sağlam alternatifi teşkil edebilmek herşeyden evvel İslam’la manasını bulmuş bütün bir mazinin
kültürel hafızanın doğru dürüst bilinmesine ve yeniden zihinleri inşa edici kaynak haline getirilmesine bağlıdır. İslam medeniyetinin iddiadan hale geçirilebilmesi için geçmişten bugüne aktarıldığında fayda verebilecek zerre kadar bilgi dahi işlenip ortaya konmalıdır. İslam’ı bir dünya görüşü
anlam haritalarımızın kaynağı olarak kabul ettiğini söyleyenler asla içinde bulundukları cemaat ya da grubun olabildiğince fazla zikretmek suretiyle İslam’ın birleştiriciliğine ve bütünleştiriciliğine zarar vermemelidirler. Bu kendi grubunun öncüleyen tavrın insanları götürdüğü başka bir yanlışlık da İslam tarihini cemaatin tarihine indirgeyerek kültürel ve tarihi devamlılığımıza darbe vuran bir “milat” inşa etmektir. Buna ancak “Bindiği dalı kesmek” denir. İşte bu noktada ’ın kurduğu terkip
gösterdiği medeniyet eksenli bütünleştirici tavır bizi düşünce geleneğimiz adına umutlandırıyor. Onun Fatih Sultan Mehmet ile Necip Fazıl’ı aynı kader çizgisinde buluşturan
bizleri de aynı çilelere ve aynı rüyalara davet eden ruh ve tefekkkür derinliği düşünce hayatımızın derinleşmesini sağlıyor.
Yusuf Kaplan yazılarında isimlerini zikrettiği
alıntılar yaptığı yerli ve yabancı düşünürlerle önümüze çok geniş bir çerçeve ve ufuk koyuyor. Sezai Karakoç
Nurettin Topçu
Necip Fazıl
Cemil Meriç
Erol Güngör
Said Nursi
Turgut Cansever
İsmet Özel
Şerif Mardin
Ahmet Davudoğlu
İsmail Kara onun Türkiye’de fikrin ve fikir üretiminin temel taşları olarak gördüğü isimler. Lacan
Weber
J Gray
A. Toynbee
Baudrillard
Millbank
Dawson
Foucault
L. Mumford
W. Mc Neill
P. Virilio ise hocanın bize tanıttığı okuyucularıyla tartıştığı yabancı isimlerden bazıları... Böylece yerli ve yabancı isimlerle önümüze büyük bir çerçeve koyuyor ve medeniyet tasavvuru projesinin beslenme kaynaklarını bize gösteriyor. Dünyaya asil şeyler söyleyebilmek için dosdoğru ve geniş ufuklu bilgilenme şart. Bu bilgilenmeyle birlikte medeniyet perspektifinin kazanılması artık düşüncenin üretilmesini ve İslam’ın dünya görüşünün
medeniyet birikiminin rafine bir şekilde ortaya konulmasını gerektirecektir. Medeniyet tasavvurunun temel hedefi olan “Uzun soluklu
kapsamlı bir entelektüel silkinme; kalıcı bir ilim
düşünce
kültür sanat ve siyaset dili söylemi ve geleneği geliştirme projesi bir öncü kuşak tarafından gerçekleştirilecek. Yusuf Hoca kendisine Necip Fazıl’a hitaben “Üstad müsterih ol!” dedirtecek olan öncü kuşağın özelliklerini ve gayesini ise şöyle ifade ediyor; “Mevlana’nın pergel aaaaforunda imajinatif bir şekilde ifade ettiği gibi bir ayağı ile sağlam ve muhkem bir şekilde buraya
İslam’a basan diğer ayağı ile de hakim kültür başta olmak üzere tüm kültürlere
dünyalara ve ufuklara açılabilecek bir öncü kuşağın hazırlanması kaçınılmazdır.” Gönül
zihin ve eylem eri olması beklenen öncü kuşaklar bizi tarihte tatile çıkmaktan kurtarmak için
bu toplumun geleceğe güvenle bakabilmesi
yönünü tayin edebilmesi için sahip olduğumuz imkanları
temel dinamiklerimizi
anlam haritalarımızı ortaya çıkarıp işleyecekler.
Bu çabalar bize medeniyet perspektifini taşıyan şahsi gayretlerin hem çoğalmasına hem de bu şahsi gayretlerin müesseseleşebilmesine ihtiyacımız olduğunu gösteriyor
Nesneleşmemek
kendi kendimizi sömürgeleştirmemek için özne olmanın yollarını araştırmamız gerekiyor. Kitle kültürünün yansıtıcısı kurmaca hayatları yaşamak yerine kendi hayatımızı yaşama iradesini göstermek gerekiyor. Bir yazısında ‘Büyük bunalım anları büyük arayışları da beraberinde getirir’ diyor.işte asıl mesele o arayışı gerçekleştiren özne olmaktır. Tespitlerle birlikte ancak teklif sahibi olanlar büyük dönüşümler meydana getirebilir. “Büyük rüyalar
büyük fikir oluş ve varoluş çilelerinden sonra anlam kazanabilir ve hayata geçirilebilir. Ancak çile üzerine bina edilmeyen rüyalar aşk derecesinde benimsenemez
büyük doğumlara ve dönüşümlere asla zemin hazırlayamazlar.” diyor. Bize de büyük fikir
oluş ve varoluş çilesinin taliplerine aşkınız daim olsun demek düşüyor.