
Nehir
Admin
Sultanı zafere zorlayan müderris
Hasan Can gibi bir zirvenin çocuğudur
haliyle mükemmel yetişir. Daha küçük yaşlarda Karamanlı Mehmed’in tedrisinden geçer
Ebu Suud Efendi’nin dizi dibinde oturur. 20 yaşında müderris olur. Muratpaşa
Yıldırım ve Sultaniye medreselerinde Fıkh
Hadis ve Tefsir okutur. Sahn-ı Seman medreseleri müderrisliğine (üniversite rektörlüğü gibi bir şey) getirildiğinde henüz çok gençtir.
Şehzade Murat’a hocalık yaptığı için Hocaefendi diye anılır
ardından III. Mehmed’i okutur. İşte bu yüzden ona Cami’ür-Riyaseteyn derler.
HAÇOVA’YA DOĞRU
1590’lı yıllarda Avusturyalılar’la aramız açılır. Hatta Estergon
Kili ve İbrail kaleleri düşmanın eline geçer. Avrupa’da zor günler yaşanır vesselâm.
Mehmed han tenâkuzlar içindedir. Evet. Bizzat başında kendisinin bulunacağı bir sefere çıkmak ister
ancak etrafındakiler: “Aman Sultanım Allah esirgesin” derler
“Eğer zat-ı şahanelerinizin başına bir hal gelecek olursa devletimiz ipi kopmuş tesbih gibi dağılır. Al-i Osman’a yazık olur”.
Saadettin Efendi ise Sultana cesaret verir. “Asker sizi başında görmeli!” der. Zira Kanuni’den bu yana sefere çıkan sultan yoktur ve saraydan yönetilen ordular sıradan rakipler karşısında bile bocalar. “Bu son fırsat” diye çizer altını “Eğer cihad ruhunu kaybedersek
bir daha iflah olmayız!”
Sadece değil
omuzunda yük hissedenlerin alayı öyle düşünürler. Mesela Anadolu’nun üç güneşinden (Şems-i Tebrizi
Akşemseddin
Kara Şems) biri olarak tanınan Şemseddin Sivasi hazretleri
o yaşına rağmen kılıç kuşanır
katılır saflara. Görünüşte bir garip ihtiyardır
ama ruh kazandırır orduya. Himmeti ona keza.
Sultan Mehmed’in hocasına itiraz etmesi düşünülemez
hoş öyle bir şansı yoktur. Nitekim 100
000 kişilik bir ordu kurar
çıkar yola. Padişah’ın yanındadır. Sultan Mehmed
Ösek önlerinde Rumeli Beylerbeyi Sokolluzade ve Kırım Kuvvetleri ile buluşur. Bazı vezirler padişahı gayrete getirir Viyana’yı kuşatmayı teklif ederler. Hocaefendi mükemmel bir tarihçidir
geçmişi iyi bilir. “Hayır!” der
“Bunu daha önce denedik. Avusturyalılar Almanya içlerine çekiliyor ve bizim muhasaradan yıldığımız demlerde düşüyorlar tepemize. Bana sorarsanız Eğri kalesini alalım. Avusturya ile Romanya’yı ayıralım.
ÖNCE EĞRİ KALESİ
Öyle de olur. Osmanlılar Eğri kalesini alıp Romanya’dan gelebilecek yardımlara mani olurlar. Ancak Avusturyalılar hâlâ çok güçlüdürler ve Haçova denilen meydanda yerlerini alırlar. Yanlarında Arşidük Maksimilyan gibi becerikli bir komutan
seçme Macar ve Alman askerleri vardır.
Mehmed Han’ın bünyesi çok zayıftır ve aylar süren yolculuk padişahı eritip bitirir. Birileri yine fısıldamaya başlarlar. “Aman Efendim!” derler
“Sıhhatinizden endişedeyiz
yetkilerinizi sadrazama devredin
dönün geri.” ise “Yoldan bizar olmayan var mı ki?” der
“Meşakkatsiz zafer kazanıldığı nerede görülmüş. Bir kale feth etmekle yılanın kuyruğuna bastınız
artık başını ezmeden dönemezsiniz geri!”
dahasını yapar
Kur’an-ı kerimi açar ve “Düşmanlarınız aman dileyip silahlarını terk edinceye kadar onlarla savaşın. Hasmınıza sırtınızı dönmeyin!” mealindeki ayet-i kerimeleri okur.
Padişah hakikaten bitkindir. At üzerinde duracak mecali yoktur. olmasa bir gün ordugahta durmayacaktır ama...
İkbâl hesabı olanlar “Ah canım sultanım
siz bu hallere düşecek insan mıydınız” diye ağıtlar yaka dursun
mübarek
padişaha “Bu güne kadar bir sultanın gaza meydanından çekildiği görülmemiştir!” diye çıkışır
“Siz Osman Gazi neslisiniz. Ecdadınızın ruhunu incitemezsiniz!”
Ve gelir dayanır muharebe günü. İki ordu Haçova’da yerlerini alırlar ve cenk başlar. Zırhlı düşman süvarileri direkt merkeze yüklenirler. Çelikten dalgalar saflarımızı kağıt gibi ezerler. Öyle ki padişah otağına girmek üzeredirler. Sultan Mehmed
Efendimizin (sallallahü âleyhi ve sellem) hırkasına bürünür ve imdadı ilahi için yalvarır. Bu arada sağ cenah tamamen dağılır ve haçlılar ordugahı yağmalamaya başlarlar. Hatta Cephane sandıklarının üstüne çıkarlar.
Padişah ağlamaklıdır
Hoca Saadettin’e döner. “Peki Hocam” der
“Şimdi ne yapsak gerek?” Sesinde teessür vardır… Belki de biraz teessüf.
Mübarek eriyip giden safları görmez bile. Bir bildiği olan insanların rahatlığı ile “Bu cenk halidir” der
“Siz gönlünüzü hoş tutun
Zafer ehl-i İslâmındır!”
Hasan Can gibi bir zirvenin çocuğudur




Şehzade Murat’a hocalık yaptığı için Hocaefendi diye anılır

HAÇOVA’YA DOĞRU
1590’lı yıllarda Avusturyalılar’la aramız açılır. Hatta Estergon

Mehmed han tenâkuzlar içindedir. Evet. Bizzat başında kendisinin bulunacağı bir sefere çıkmak ister


Saadettin Efendi ise Sultana cesaret verir. “Asker sizi başında görmeli!” der. Zira Kanuni’den bu yana sefere çıkan sultan yoktur ve saraydan yönetilen ordular sıradan rakipler karşısında bile bocalar. “Bu son fırsat” diye çizer altını “Eğer cihad ruhunu kaybedersek

Sadece değil






Sultan Mehmed’in hocasına itiraz etmesi düşünülemez






ÖNCE EĞRİ KALESİ
Öyle de olur. Osmanlılar Eğri kalesini alıp Romanya’dan gelebilecek yardımlara mani olurlar. Ancak Avusturyalılar hâlâ çok güçlüdürler ve Haçova denilen meydanda yerlerini alırlar. Yanlarında Arşidük Maksimilyan gibi becerikli bir komutan

Mehmed Han’ın bünyesi çok zayıftır ve aylar süren yolculuk padişahı eritip bitirir. Birileri yine fısıldamaya başlarlar. “Aman Efendim!” derler





dahasını yapar

Padişah hakikaten bitkindir. At üzerinde duracak mecali yoktur. olmasa bir gün ordugahta durmayacaktır ama...
İkbâl hesabı olanlar “Ah canım sultanım




Ve gelir dayanır muharebe günü. İki ordu Haçova’da yerlerini alırlar ve cenk başlar. Zırhlı düşman süvarileri direkt merkeze yüklenirler. Çelikten dalgalar saflarımızı kağıt gibi ezerler. Öyle ki padişah otağına girmek üzeredirler. Sultan Mehmed

Padişah ağlamaklıdır


Mübarek eriyip giden safları görmez bile. Bir bildiği olan insanların rahatlığı ile “Bu cenk halidir” der

